Çok Kalabalıklar ve Oteller
Otellerin yandığı şehirdeydim. Aynalar ve bazı kırık aynalar geziniyordu sokaklarda. Bazı belirsizlikler ortadaydı. Omuzlarımda yaşamanın yükü yoktu. Hâlâ yanıyordu oteller. Yaklaşanı yakıyorlardı bu yüzden. Zaten kimse yaklaşmıyordu. Ben yeni gelmiştim, bazıları eski gelmişti, bazıları ise hiç gelememişti. Kıştı, yağmurlar yağmıyordu sokaklarda, belki de sokak lambaları bu yüzden öksürüyordu kim bilir. Kalın giyinmişti insanlar, lambalar ise çıplaktı. Buralarda herkes akıllıydı. Oysa bazı cümlelerde tek bir kelimeye sığdıklarının farkında bile değillerdi. Hiçbiri değildi. Rüzgar vardı. Soğuktu, yaşamanın yükü yoksa soğuğun yükü vardı omuzlarımda ve eğer -siz de bilirsiniz- herhangi bir yük varsa omuzlarınızda, bu; yaşamaktan gelirdi. Yalan söylemiştim. Ölmek hakkımdı artık. Büyük bir kalabalık toplandı arkamda ve bazı beyaz önlüklüler. Hayır! Bende sizin gibiyim. Koştum. Koştular. Benden daha hızlıydı bu insanlar. Haktan feragat edilemiyor muydu bu şehirde? -Gelemeyenlerin neden gelemediğini sanıyordum. Bıraktım hakkımı, herşeyim sizin olsun, ölümümde! Yüzümü döndüm onlara. Duymuyorlar mıydı yoksa çoktandır bir ses duymamayı alışkanlık haline mi getirmişlerdi bilmiyorum. Bilmiyorum niçin böyle tuhaf baktıklarını. Arkama yaslandım. Soğuk gitmişti omuzlarımdan. Büyük bir sıcaklık arkamdaydı artık. Anneminkine benzemiyordu. Bu, senin sıcaklığın mıydı Tanrım? Fazla dayanamazdım. Dayanmadım da zaten. Aldı beni beyazlılar. Değilim diye ısrarla bağırıyordum. Anlamıyorlardı. Anlamazdı zaten insanoğlu biliyorsun Tanrım, ne de olsa onları sen yarattın. Bende bıraktım anlatmayı. İnsanoğlunun anlamadığını geç anlamıştım bende her insan gibi. Affet beni Tanrım. Ama bunları daha geniş bir zamanda konuşuruz Tanrım, şimdi içinde bulunduğum durumdan kurtulmam gerek. Ama çok kalabalıklar ve oteller
Yorumlar
Yorum Gönder